Sığ Sulardan
Derin Sulara
Fatih Özgüven
Fol Sinema, 25 Nisan 2015 tarihinde İsmail Necmi’nin Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım? adlı filminin gösterimini düzenledi.
Gösterime eşlik eden 100 adet kitapçık basıldı. Bu kitapçıkta Feride Çiçekoğlu’nun Bunu Gerçekten Yazmalı Mıyım? ve Fatih Özgüven’in Sığ Sulardan Derin Sulara yazıları ile Melis Behlil’in yönetmen İsmail Necmi ile gerçekleştirdiği Şu Anda ve Burada başlıklı söyleşisi yer aldı.
İsmail Necmi’nin filmi hem yeni bir çaba, hem de sanki kendi kendini baltalayan bir özelliğe sahip; kategoriler dışı, sınıflandırması zor bir film bu. Seyirci de eleştirmen de öncelikle bundan irkilecek herhalde: “Şimdi bu seyrettiğimiz bir belgesel mi, belgesele tutunup anlatı sineması olmaya çalışan bir şey mi, bambaşka bir şey mi?” Oysa her alanda yeni bir şeyler yapmak bu ön kabulleri kırmaya başlamakla mümkün. Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım? bu işi korkusuzca yapıyor.
Filmin başında, filmdeki terapist, hastasına “bana yüzeyselliği derinliğe tercih ettiğini söylemiştin,” diyor. Film de aşağı yukarı bununla ilgili. Kendi şehri olmayan bir şehirde, İstanbul’da, yıllardır ‘yüzeysel’ değilse de ‘şeylerin yüzeyinde’ diyebileceğimiz bir hayat yaşayan Petra Woschniak’ın hayatının İstanbul görüntüleri arasına Petra’nın başka bir kadınla başbaşa görüntüleri düşüyor ağaçlardan oluşan bir fonun üzerine... Petra’nın öbür hayatına, daha derin, daha gizli hayatına girmemize yarayan bir anahtar bu; bu daha derin katman, Petra’nın Hamburg’un bir köyünde yaşayan ikiz kızkardeşi Karen’le göbekbağı… Karen kanser, Petra için çok önemli bir insan; daha doğrusu iki kızkardeş birbirleri için önemliler. Film kızkardeşlerin hikâyesiyle birlikte ansızın bir derinlik, hatta trajiklik kazanıyor. Yarattığı etki, girdiğinizde ayak bileklerinize kadar gelen sığ bir suyun bir adım sonra sizi belinize kadar içine alması gibi bir şey.
Hikâyenin devamı, İstanbul’da ardına gizlenilen, oyalayıcı parlak yüzeyle Almanya’daki karlı, tipili siyah-beyaz derinlikler, uçurumlar arasında serbestçe gidip geliyor; arada ilginç bir yabancılaştırma etkisi sağlayan terapi seansı ile birlikte… Sadece iki kızkardeşin hikâyesi değil, gönüllü sürgünlük, kendi canavarlarıyla yüzleşme zorunluluğu, büyük ‘K’ ile yazılması gereken Kader, oyun olsun diye takınılan ama o kadar da masum olmayan maskeler de giriyor işin içine. Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım?’da, hikâye kadar, hatta belki ondan da çok, İsmail Necmi’nin yüzey ile uçurumlar arasında ördüğü, bildiğimiz bir hikâyelemeye benzemeyen, bunun risklerini de göze alan hikâyelemesinden etkilendim.