Bunu Gerçekten
Yazmalı Mıyım?

Feride Çiçekoğlu

Fol Sinema, 25 Nisan 2015 tarihinde İsmail Necmi’nin Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım? adlı filminin gösterimini düzenledi.


Gösterime eşlik eden 100 adet kitapçık basıldı. Bu kitapçıkta Feride Çiçekoğlu’nun Bunu Gerçekten Yazmalı Mıyım? ve Fatih Özgüven’in Sığ Sulardan Derin Sulara yazıları ile Melis Behlil’in yönetmen İsmail Necmi ile gerçekleştirdiği Şu Anda ve Burada başlıklı söyleşisi yer aldı.


Bir filmi anlatmak için neden bir yazı yazılsın? Herhangi bir filmi, ama özellikle bu filmi. Hikâyesi geri planda, görsel yanı ağır basan, zihinde imgeler bırakan, duyumlar uyandıran, duygular yaratan, sonra da hiçbirini lafa dökmeden bitip seyirciyi “bunu yeniden izlemeliyim” ihtiyacıyla bırakıveren bir film. Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım? benim şimdilik 4-5 kez izlediğim bir film.

Sonuncusu ‘Film ve İstanbul’ dersinde öğrencilerimle birlikte. Her seferinde yeni şeyler görerek. Biraz da görüntülerin bağımlısı haline gelerek. İşte şimdi kar yağacak, şimdi nehre gidiyorlar, tekne köprünün altından geçecek şimdi, sonra biri suya atlayacak… Şimdi Berlin, işte bu da İstanbul, hem aynen benim bildiğim gibi, hem de hiç değil.

Şehirler var filmde, bir de kadınlar. Şehirlerin ara renkleri, kadınlarınki de. Doğumun ve ölümün kadındaki acısı bende iz bıraktı en çok. Doğumun dişiler arasında kurduğu köprü, yeni bir doğumu beklemek için ölümün ertelenişi. Durduk yerde burnumun direği sızlıyor bazen. Metafor filan değil, sahiden. Karen’i hatırlıyorum. Yeni yavruyu görebilseydi de öyle gitseydi. Saçma sapan bir duygusallık... değil. Filmde ucuz duygusallık kurulmak istense malzeme buna çok yatkınmış. İkizi kanser olan bir kadın. Petra. Kendi böbreğini de kanser ihtimaline karşı aldırmak zorunda kalan ve ameliyat izini bir takı gibi taşıyan. Baştan sona içini kurcalayarak yaptığı konuşmalar fonunda görmesek bunları, sulusepken bir duygusallık olabilirmiş. Zor bir arayüz kullanmış yönetmen, bir terapistin ofisi.

Her biri zihninize numaralanmış baskılarıyla hep taşıyacağınız özel fotoğraflar gibi nakşolan görüntüleriyle tamamen kendine has bir görsel dili var İsmali Necmi’nin ve hiç işin kolayına kaçmamış. Filmin ölümle hayat arasında sallanan sarkacının aynı zamanda şehirlere dair tınısını üzerinde düşündükçe keşfediyorsunuz. İşte o zaman bir daha seyretmek istiyorsunuz. Sarkacın hayata dair ucunda, İstanbul’da yaşadığınızı hissetmek için. Sıradışı bir film. Bence tek sorunu, bağımlılık yaratması.