Önsöz

Volkan Ergen

Fol Sinema, 28 Kasım 2015 tarihinde Volkan Ergen’in Yeni adlı filminin gösterimini düzenledi. Gösterim, yönetmenin katılımıyla gerçekleşti.


Gösterime eşlik eden 100 adet kitapçık basıldı. Bu kitapçıkta, Volkan Ergen’in kaleme aldığı bir önsöz, Ayça Telgeren’in, Volkan Ergen ile gerçekleştirdiği ‘Yeni Hakkında Mülâhaza: Pazu’ başlıklı söyleşisi ve Melda Köser’in ‘Senİn Kendİnle Olan Bağınla, Bağ Kurabİlİr Mİyİm?‘ başlıklı yazısı yer aldı.


2007 yılında Türkiye’deki güncel sanatlar ve öncüleri hakkında bir film yapma fikri aklımda belirdi. Bir müzikçi olarak sinema hayatımda tartışılmaz bir öneme sahipken bu disiplinde de kendimi gerçeklemek isteği içimi kemiriyordu. 2008 yılında bir handycam aldım ve film çekmeye başladım. 2010 yılında kendimi hazır hissetmiş olmalıyım ki belgesel projesini gündemime aldım ve uzun bir ön çalışma süresi sonucu görsel dili ve kurgu mantığına karar verdim. Mekan konusu öncelikli öneme sahip olduğundan pek çok gezi sonucu Ağva’da yürüyerek zor ulaşılan bir yerde karar kıldım. Ardından gelen önemli konu ve belgeselin genel görsel diline büyük etki sağlayacak olan: kostümdü. Ümit Ünal’la o zaman tanıştım ve kendisi büyük bir nezaket göstererek kendi tasarımlarının filmimde kullanılmasına olanak verdi.

Sanatçılar belirlenip zaman ayarlamaları yapıldı, ortalama her hafta bir kişiyle çekim gerçekleştirdim. Mekana ulaşmak ve kamerayı hareketli bir şekilde kullanmak fazlaca fiziksel güç gerektiriyordu ve çok yorucuydu. Konuklar seçilirken taşınabilir enstrümanlara sahip olanlar öncelikli tercih edildi, piyano vs. gibi enstrümanlar ile seslerini konuk etmek üzere sözleştik. Ayrıca teknik sorunlar yüzünden kaydedilmesine rağmen belgeselde kullanılmayan kişiler mevcuttur. Çekimler bittikten sonra filmin içinde konuşma sesi olmamasına karar verdim ve sanatçılara gönderdiğim bir metin örneği doğrultusunda kendilerini ifade etmelerini istedim, beş kişide karşılık buldum. Bu samimi manifestoları kişilerin görüntüsü olmadan bir yaratık tarafından vücuda getirilmesini düşünüyordum, denemeler yapıldı ki önceki filmlerimde bu yaklaşımı fiiliyata dökmüştüm. Sonuçlar beni mutlu etmedi, uzun süre düşündüm ve alternatif yollar denedim, ta ki sonunda vidyoların grafik şekiller (oklar) ile gizlenmesi ve manifestoların gömülü yazı şeklinde filme giydirilmesi fikrini sevdim ve uyguladım. Okların altındaki hareketler kişiden kişiye değişiklik gösteren farkındalıklar yaratmaktadır.

“Sen dondurulmuş düşünce renkli jöle çamur karışımı
Bir yaratıksın
Senden sonraki de yine dondurulmuş daha saydam
Fakat odunsu ve kekikli bir donmuş düşünce mahukatı
İşte sizi leğene bırakıyorum
Leğen ben oluyorum
Kimlerin var olduğu belli belirsiz
Sonra bana sürtünüyorsunuz
Birbirlerinize sürtünüyorsunuz
Biraz karışım
Tatlar ve görsellik, huylar iç içe gibi ama kimlikler
Egolar refleksler hala belirgin”

Leğenim ben
Okula gitmiyordum darbuka çalmaya başladığımda
Babam da öyle
88 yılında konserler başladığından beri bir sürü bilgiyle donatıldım
Hatırlayamayacağım büyüklükteler
Ekseriyetle yerden biraz yüksekte konuşlandığınız sahneye adımınızı attığınız an o bilgiler teninize yapışır, ellerinizden kokusunu duyumsayabilirsiniz, ne yapmanız gerektiği derinlerinize kazınmıştır, alkışı bilirsiniz, yanlışı, azarı. Yeni’yi tasarlarken bu büyük külfeti bastırmak, küçük zaman dilimleri içerisinde farkında olmadan (belgeselin özneleri) alışkanlıkları yok saymak için: sanatçıların dikkatlerini dağıtmak, emin olduklarından ve yapıştıklarından uzaklaştırmak gerekliliğinin farkındaydım, üzerlerine ölçüleri alınmadan tasarlanmış kostümler, daha önce görmedikleri bir yer, kısa gerçeküstü sohbetler, anlık ışınlanmalar gibiydi, tam da istediğim gibi. Çekim alanına varır varmaz kostümlerini zorlanarak giydiler (çünkü çok kalın, çok küçük, çok uyumsuzlardı), ayakkabılarını çıkartıp sert zemine basmalarını istedim, hareket etmelerini sürünmelerini. Onlar illüzyonun farkına varana kadar ben filmimi çekmiştim bile. Sade gerçek o ana ait performanslar havuzu, bastırılmış sanat özgür müdür ne?